Tabula Rasa ve John Locke Felsefesi 101
Zihin, doğuştan üzerinde hiçbir harf bulunmayan, hiçbir ide barındırmayan boş bir kâğıttır anlamına gelir. Peki John Locke ne anlatmaya ve neye karşı bu önermeyi sunmuştur biraz inceleyelim.
Pek John Locke fanı olduğum söylenemez ama zamanında biraz haşır-neşir olmuştuk.
John Locke, bilginin doğuştan gelmediğini duyu ve deneyimlerin sonucunda oluştuğunu mantık muhakemesinin bile sonradan kazanıldığını savunur. Locke abimize göre insanın zihni işlenmeyi bekleyen bir mücevher gibidir diyebilirim. İnsan bütün bilgilerini deneyimleriyle elde eder. Çünkü insan doğuştan hiçbir bilgi ve doğru taşımaz. Doğuştan bir köre bir küple bir küreyi elletseniz, daha sonra da körün görmesini sağlarsanız dokunmadan hangisinin küre hangisinin küp olduğunu anlayamaz. İnsan zihni dış dünyadaki uyarıcıların etkisiyle aldığı verileri işleyerek bilgiye dönüştürür ancak bir uyarıcı olmadığı sürece hiçbir şeye yaramaz ve hiçbir şey yapamaz.(bilgi konusunda)
Locke bu görüşüyle Descartes’in insanın bilincinde her şeyin en baştan yazılı olduğu görüşünüde eleştiriyor tabii ki.
Tabula rasa görüşü Locke’u, her şeyin doğuştan belli olduğunu savunan kaderci filozoflardan ayırır. İnsan, her şeyi doğduktan sonra dünyayı gözleyerek öğrenir. Dogmaların bu sistemde yeri yoktur. Locke, insan haklarını yaşam, özgürlük ve mülkiyet temellerinde toplar. Yasalar ve kurumlar bu hakların korunmasını sağlamaya yönelik olmalıdır. O nedenle de bağımsız bir yargı sistemi her şeyden daha önemlidir. Locke, özgürlüğün sınırını da çok bilinen bir tanımla çizmiştir: “Bir kişinin özgürlüğünün alanı, başkasının özgürlük alanının sınırında biter.”
Locke’a göre fizik, şeylerin gerçek bilgisini yani doğalarının bilgisini verirken ahlak ise nasıl davranmamız gerektiği konusunda bizi bilgilendirir. Locke bilgi kuramını ideler üzerine kurar. Ona göre her türlü bilgimizi oluşturan ideler şöyle elde edilirler: “Duyular tikel ideleri içeri alır, bomboş oda gibi olan anlığı döşemeye başlar, onları tanıdıkça belleğe yerleştirir, adlandırır, daha sonra soyutlar ve genel adları kullanmayı öğrenir. Böylece zihnin donanımı olan ideler ve dille aktarımı meydana gelir.”
Locke’a göre doğuştan gelen, deneyim öncesi, ruha kazılı olan a priori hiçbir bilgi, önerme veya ide yoktur. Doğuştan zannettiğimiz idelerin tümü yukarıda izah ettiğim idelerin oluş sürecinin neticesidirler, başka bir ifadeyle aposterioridirler. Locke şöyle der: “Usumuz üzerinde çalışma yaptığımızda bu tür bilgilerin başlangıçta var olmadığın görürüz. Eğitilmemiş çocuklar ve Kızılderililerin kulübelerinde bu tür doğuştan bilgilerin izine hiç de rastlayamıyoruz.”Locke’a göre anlak doğuştan tabula rasa, boş levha, beyaz bir kâğıt konumunda olup idelerden yoksundur. Bütün bilgimizin nesnelerini oluşturan ideler deneyim sonucu kazanılır. Burada bilgimizin kaynağı olan idelerin elde edilmesi iki yolla elde edilir. Bütün ideler duyumdan ya da düşünümden gelir. İdelerin kaynaklarından biri duyum (sonsotion) nesneleridir. Diğeri de düşünüm (reflection)’dür.
Locke’a göre nesnelerin birincil ve ikincil nitelikleri vardır. Birincil nitelikler, nesnelerden ayrılmaz olan katılık, uzam, devim gibi niteliklerdir. Duyumların ürettiği ve nesneyle hiçbir ilgili olmayan, renk, ses, tat gibi niteliklerde ikincil niteliklerdir. Locke’a göre zihin bilgiyle donanım yolunda üç farklı, edim içinde olur. Duyum, düşünüm ve anlama. Bu üç ediminin ortaklaşmasıyla bilgi oluşur ve yargılarla da ifade edilir. Bunların nesnel, kesin, açık, sentetik veya öğretici olmaları gerekir. Locke bilginin edinme yol ve yöntemini belirledikten sonra bilginin derecelerini başka bir ifadeyle kesinlik derecelerini açıklamaya başlar. Locke, bilgiyi kesinlik derecesine göre üçe ayırır.
- Sezgisel Bilgi : Locke bu konuda şöyle der: Düşünme yolumuz üzerinde düşünürsek, zihnin kimi kez iki ide arasındaki uyuşma ya da uyuşmamayı kendilerinin dolaysızlığıyla algıladığını görürüz. İşte bana sezgisel bilgi diyebileceğimizi sanıyorum. Çünkü bunda zihin kanıtlama ya da inceleme sıkıntısına katlanmadan, gözün ışığı algılaması gibi doğruyu yalnızca ona yönelmekle algılar.
Siyah beyaz değildir , daire üçgen değildir , doksan dokuz yirmi ikiden büyüktür sezgisel bilgiye örnektir. - Tanıtlamalı Bilgi : Zihin ideler arasında uyuşma ya da uyuşmamayı algılar; fakat bu dolaysız değildir. Burada zihin ideler arasındaki ilişkileri anlamak için bir takım aracı ideleri kullanır. Burada zihin üçgenin üç açısıyla iki dik açının eşit olduğunu sezgisel bilgide olduğu gibi hem ilk bakışta kavrayamaz. Dolaysıyla zihin, başka açıları bularak ve dik açıyla eşitliğini tespit ettikten sonra bu eşitliği kavrar.
- Duyusal Bilgi : Tikel şeylerin varoluşunun duyusal bilgisi, bilgimizin diğer ikisine yani sezgi ve tanılamaya göre ne kadar güvenle kabul edilirse edilsin ya inanç ya da kanı hükmündedir. Dolayısıyla duyusal bilgide her zaman yanılma payını göz önünde bulundurmalıyız.
Yeter bu kadar Locke. Kendisi daha fazla üzerine kafa yorulacak bir filozof değildir.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.
Locke 101
- Tanrı Var mıdır ?
Evet vardır. - Locke Rasyonalist midir ?
Yarı Rasyonalisttir.